Kaygı (Anksiyete) Bozuklukları...

06:28 Uzm. Klinik Psikolog/Psikoterapist MELTEM OK 0 Yorumlar



Bir tehlike ya da uyarı sinyali olan “kaygı” aslında herkesin zaman zaman hissettiği normal ve yaygın bir duygu… Diğer bir deyişle, dışarıdan zarar gelecek korkusuyla yaşanan ruhsal, zihinsel ve fizyolojik uyarılmaya kaygı adı veriliyor. Kaygı korkudan farklı bir duygu… Belli bir derecede kaygı her zaman insana gerekli oluyor, çünkü bu kaygı kişiyi tedbirli olmaya sevk ediyor. Ancak “savaş veya kaç” olarak tepki verilen kaygı, kişinin günlük hayatındaki işlevselliğini olumsuz yönde etkilemeye başladığı zaman bir sorun olarak kabul ediliyor. Telefonla sürekli tehdit edilen kişinin bazı ruhsal ve fiziksel endişe belirtileri göstermesi gibi, kaygının süresi ve belirtileri, içinde bulunulan stresli duruma uygunluk gösteriyorsa bir bozukluk olarak kabul edilmiyor. “Anksiyete (kaygı) bozukluğu” ise kişinin ruhsal, zihinsel ve bedensel işlevselliğini olumsuz yönde etkileyen, süresi ve belirtileri içinde bulunulan duruma uygunluk göstermeyen çeşitli kaygı durumlarına verilen genel kapsamlı bir tanım… 

(1) Kişinin kaygıdan dolayı meslek ve aile yaşamında güçlüklerle karşılaşması,
(2) Arkadaş, komşu, tanıdık ve aile üyeleri ile olan ilişkilerde sorunlar yaşaması,
(3) Günün büyük bir bölümünde kişinin aklını olumsuz yönde meşgul etmesi,

(4) Kişinin korku ve kaygılarını kontrol altında bulundurmakta güçlük çekmesi
(5) Yukarıdaki sorunların en az 6 aydır devam ediyor olması durumlarında kaygı bozukluğundan söz edilebiliyor.

EN SIK GÖRÜLEN KAYGI BOZUKLUKLARI…

Sosyal ortamlarda endişe hissini artıran ve kişinin rahatsızlık duymasına yol açan sosyal kaygı ve sosyal fobi, sınavda performans düşüklüğüne yol açan sınav kaygısı, hastalanma veya kirlenme gibi endişelerle gelişen obsesif bozukluk gibi durumlar kaygı bozukluğu olarak biliniyor. Yani kaygı birden fazla biçimde ortaya çıkabiliyor. En sık görülen kaygı bozuklukları ise; (1) panik bozukluğu ve agorafobi, (2) yaygın anksiyete bozukluğu, (3) özgül fobiler, (4) sosyal fobi, (5) obsesif kompulsif bozukluk veya (6) posttravmatik (travma sonrası) stres bozukluğu şeklinde sıralanabiliyor.



NE TÜR BELİRTİLERİ OLUYOR?

Aşırı sinirlilik, kalp çarpıntısı, gerginlik, yerinde duramama gibi kendisini gösteren kaygı bozukluğu; kişide bazen sadece hafif bir rahatsızlık şeklinde kendini gösterebiliyor. Bazen panik hali, yerinde duramama, nefes alamama belli yerlere gitmekten kaçınma gibi şekillerde ortaya çıkabiliyor, bazen de sınav kaygısı gibi durumlarda sindirim bozuklukları gibi bedensel sorunlara, dikkat eksikliği gibi ruhsal sorunlara yol açarak başarısızlığa yol açabiliyor. Kaygı bozukluklarında; endişe, korku, kötü bir haber alacağı beklentisi, sinirlilik, irkilme, aklını kaybedeceği korkusu, gerçek dışılık hissi, dış dünyaya yabancılık hissi, kendi bedenine veya vücudunun bir parçasına yabancılık hissi, kontrolünü kaybetme hissi, ölüm korkusu gibi ruhsal belirtiler ve titreme, ağız kuruluğu, soğuk-sıcak basması, kalp atışında artış, nefes alamama, yutma güçlüğü, baş dönmesi, uyuşukluk, kas ve göğüste ağrı, sindirim sisteminde sorunlar, sık idrara çıkma gibi bedensel belirtiler ortaya çıkabiliyor.

KAYGI BOZUKLUKLARINA NELER YOL AÇABİLİYOR?

Aşırı stres, doğal afetler, büyük kazalar, hastalıklar, uyku bozuklukları ve yeme bozuklukları, cinsel işlev sorunları, yakınlarını kaybetme, sevdiklerinin ölümü, ağır hastalık geçirilmesi, büyük acılar yaşama, sevilmeme ve değerli hissedeme gibi çocukluk travmaları, olumsuz anne baba tutumları, fiziksel ve duygusal şiddete maruz kalma veya şahit olma, aşırı koruyuculuk, fiziksel veya ruhsal istismar veya aşırı baskı kaygı bozukluklarına yol açabiliyor.

TEDAVİSİ MÜMKÜN…

Duygu, düşünce ve davranış kalıplarına bağlı olmayan aşırı kaygı, ruhsal bir bozukluğa dönüşmeden “stresle başa çıkma teknikleri”, “ nefes ve gevşeme egzersizleri”, “oto-hipnoz uygulamaları”, “EMDR” veya “EFT” gibi doğal yöntemlerle azaltılabiliyor. Kaygı bozuklukları ilaç tedavisi veya psikoterapi ile tedavi edilebiliyor.

0 yorum:

Ne Zaman Terapiste Başvurmalıyım?

12:20 Uzm. Klinik Psikolog/Psikoterapist MELTEM OK 0 Yorumlar



Terapi sadece ruhsal sıkıntıların çözümlenmesi ile sınırlandırılamaz aynı zamanda sağlıklı bireylerin daha bilinçli olmasına da yardımcı olarak hizmet verebilir. Çünkü terapi kişinin duygu ve düşüncelerinden dolayı yargılanmadan güvenli bir ortam içinde sorunlarını incelemesine imkan yaratır ve geçmişte yaşanan sorunlarla şimdikileri anlamlı bir şekilde birleştirerek farklı bir bakış açısı getirir.

NE ZAMAN TERAPİSTE BAŞVURMALIYIM?
“Ne zaman terapiste başvurmalıyım?” sorusu birçok kişinin kafasındaki sorulardan biridir. Bu sorunun kesin bir yanıtı yoktur. Ancak kişi; duygusal sorunlarının çözümü için kendine zarar verici davranışlar içine giriyorsa, iştahtan kesildiyse, uyku düzeni bozulmuşsa, ilişkilerinde aşırı problemler yaşıyorsa, büyük bir kayıp yaşadıysa, stresini daha fazla kontrol edemiyorsa, kendine güven eksikliği ya da başarısızlık duygusu yaşıyorsa, cinsel hayatta sorunlar yaşıyorsa, iş yerinizde zorluklar baş göstermeye başlamışsa, konsantre olamıyorsa, kendini mutsuz, çaresiz ve umutsuz hissediyorsa, terapiye gidip gitmemeyi sorgulamaya başlamışsa, vb. durumlarda bir terapiste başvurmak için doğru zaman gelmiş demektir. Kişinin yaşadığı olumsuzlukları kabullenip bir terapiste başvurması tedavinin yarısıdır. Diğer yarısını da TECRÜBELİ BİR TERAPİSTİN yardımıyla kolaylıkla halledecektir.

HER SORUNUN KAYNAĞI KİŞİNİN İÇİNDE GİZLİDİR…
Her sorunun çözüm kaynağı kişinin içinde gizlidir. “Sel gider, kumu kalır!” misali insanoğlu yaşadığı olayların çok azını hatırlar. Bilinç düzeyinde anılardan çok, anıların sentezleri ve çıkarımları vardır. Ruhsal olarak sıkıntılı bir insanla sağlıklı bir insan arasındaki en büyük farklardan biri; sağlıklı insanın geleceğin korkularını ve geçmişin yükünü taşımadan, içinde bulunduğu anda herhangi bir kaygı duymaksızın nasıl mutlu yaşayacağını bilmesidir. Biz insanlar geçmiş ve geleceğin o denli etkisi altındayızdır ki; çoğu zaman çocukluğumuzun altın günlerini anarız ya da bizi en fazla keyiflendireceğini düşündüğümüz yaşamımızın bir parçasını sıkça zihnimizde tutarız. Bu durumun nedenini, o günlerin kaygısız ve hayatın sorumluluklarının omuzlarımıza henüz çökmediği günler olmasıdır. Bu nedenle geçmiş terk edilmediği, halen şimdiki zamana sızdığı için kişi sıkıntıdadır. Ama şimdiyi yaşamak; hayatın anlamını kavrayarak kişinin kendi sorumluluğunu almasıdır. Yıllardır terapistler insanların sıkıntılı zamanlarında onlara yol göstermeye çalıştılar, onların endişelerini, korkularını, üzüntülerini paylaşmak adına dinlediler ve “Yanınızdayız, dilerseniz çözersiniz, yeter ki isteyin!” mesajını verdiler. Terapistler için önemli olan “Siz şu an sıkıntıdasınız, ben sıkıntınızı anlıyor, önemsiyor ve üzülmenizi istemiyorum!” diyebilmektir.

TERAPİSTE BAŞVURMAK…

Terapiye “Ben bu sorunla veya sorunlarla yaşamak istemiyorum ve tedavi olacağım!” diyen kişiler alınmalıdır. Çünkü danışan terapistine kendini anlatmak, öğretmek ve teslim etmek istemelidir. Terapistte danışanını anlamak için, var olan bilgilerini ve tecrübelerini, sezgilerini, duygularını ve hatta başarısızlıklarını da bir araç olarak kullanmalıdır. Terapist kalıplaşmış bilgilerin yerine, her danışanı tek ve eşsiz gören bir yaklaşımı kabul etmelidir. Terapi daha mutlu ve sağlıklı bir yaşam için uygun olan bir adımdır. Bunun için size en yakın terapiste başvurmak ruhsal sorunları çözmenin yarısını oluşturur, geri kalan kısmı ise TECRÜBELİ BİR TERAPİST halledecektir.

0 yorum: