Şımarık, Sınır ve Kural Tanımayan Çocuklara Nasıl Yol Göstermeliyiz?

01:29 Uzm. Klinik Psikolog/Psikoterapist MELTEM OK 0 Yorumlar



Çocuk yetiştirmek gerçekten zorlu ve karmaşık bir süreçtir. Bazı anne babalar öğretmen gibi davranarak çocuklarını disiplin içinde büyütmeyi tercih ederken, bazıları da arkadaşça bir ilişkiyi seçer. Bu ilişki türünde cezalandırmalar yoktur. Ama her iki yetiştirme tarzının da çocuklar için "ideal" olduğunu söylemek pek mümkün değil. Aşırı disiplin çocuğun kendini ifade etmesini engeller ve baskı altında yetişmesine neden olur. Fazla arkadaşça yetiştirilen bir çocuk da şımarık bir genç olup çıkar.

Günümüzde birçok anne baba, eskilerin bildiği bir şeyi yeniden keşfediyor: Anne babaların eğitici olması önemli. Çocuklarla arkadaş olmak elbette önemli. Ama anne babaların, anne baba gibi davranması ve çocuklarını yönlendirmesi çok daha önemli. Başarılı birer anne baba olabilmek için liderlik yapabilmek ve çocuklara ölçülü bir otorite göstermek gerekir.

Şımarıklık, çocukta doğuştan var olan bir özellik değildir. Hiçbir çocuk şımarık doğmaz, ama daha bebeklikten başlayarak anne babasının ve diğer yetişkinlerin tutumları çocuğu şımarık hale getirir. Şımarık çocuk, genellikle gereksinimlerinin karşılanması konusunda belirli bir düzen bulunmayan çocuktur. Çok kere kendi istediğinin yerine, anne babasının kendisine vermek istedikleriyle yetinmek zorunda kalan, yanlış şeyler aldığı için de devamlı istekte bulunan çocuk şımarıktır. Anne veya baba çocuğa en pahalı oyuncakları, en iyi giysileri alarak adeta ondan esirgedikleri veya isteyip de gösteremedikleri sevgilerini kanıtlamak istemektedirler.

Şımarık çocuklarda, canının istediğini istediği zaman yaptırmaya çalışma, devamlı tutturma, gereken saatte yatmaya karşı aşırı direnç, sık sık ağlama, tepinme, arkadaşları ile uyum sağlayamama vb. gibi tepkilere sıkça rastlanır. Bu tür çocukları yeniden eğitmek, onlara makul bir disiplin planını kabul ettirmek, bazen eğiticiyi umutsuzluğa düşürecek kadar zordur. Yeniden eğitimin sağlanması, çocuğun sağlıklı bir duygusal yapıya kavuşması, tüm aile bireylerinin ortak çabaları ve o güne kadar uyguladıkları yöntemi değiştirmelerine bağlıdır.

Özgürlük başıboş, sorumsuz, sınırsız davranışlarda bulunmak değildir. Çocuk kendi sınırlarının ve başkalarına karşı sorumluluklarının olduğunun bilincinde olursa özgürce davranışlarda bulunabilir. Çocuğu özgürlük içinde bağımsız biri olsun niyetiyle yetiştireceğim diye onun her davranışını hoşgörür, hatalarına göz yumarsak şımartılmış çocuk sendromuna sebep olabiliriz. Arabanızla giderken çocuk mutlaka arka koltukta oturmalıdır ve emniyet kemerini takmalıdır. Çocuk istemiyor, söylüyorum dinlemiyor, ne yapayım ben de bıraktım ipin ucunu, ne hali varsa görsün demek doğru değildir. Güzel bir sözle, tatlı tatlı ikna edilerek, çocuğunuzu sabırla eğitmekten başka bir çare yok. Kıyamıyoruz, hadi kalbini kırmayayım derken şımarık, sınır tanımaz bir çocuk yetişmesine sebep olabilirsiniz. Çocuğunuza her şey aldığınız, her istediğini yerine getirdiğiniz halde o hala mutsuz ve doyumsuzsa, kendini dünyanın merkezi gibi düşünüp herkesin ve her şeyin kendi etrafında dönmesini istiyorsa, aşırı sinirlenme, taşkınlık gösteriyorsa aman dikkat !. Her şeyde ölçü, ikna metodu, şiddetten uzak sabır dolu eğitim yoludur.

Çocuğunuzun Şımarık Olmasını İstemiyorsanız: 
  • Yaşına uygun sınır ve kurallar koyun 
  • Önemli kurallar konusunda işbirliği etmesini isteyin 
  • Çocuğunuz ağlayabilir 
  • Öfke nöbetlerinin işe yaramasına izin vermeyin 
  • Kaliteli zaman geçirirken disiplini göz ardı etmeyin 
  • 4-5 yaşından önce demokratik olmaya çalışmayın 
  • Can sıkıntısı ile baş etmeyi öğretin 
  • Beklemeyi öğretin 
  • Yaşamın normal zorluklarından korumayın 
  • Takdirin dozunu kaçırmayın 
  • Yetişkinlerin haklarına saygı göstermeyi öğretin. 
Ne zaman uzman yardımı almak gerekir?
Disiplin ve terbiye konusunda eşler arasında sık sık çatışma yaşanıyorsa Kuralları kararlı bir şekilde uygulamaya çalıştığınız halde 2 ay sonunda herhangi bir gelişme sağlayamadıysanız
Çocuğunuzla ilgili çeşitli kaygı ve endişeleriniz varsa zaman kaybetmeden bir uzmandan yardım almalısınız.


0 yorum:

EVLİLİĞİNİZİ KURTARIN...

09:38 Uzm. Klinik Psikolog/Psikoterapist MELTEM OK 0 Yorumlar

 

Evliliğinizde yolunda gitmeyen bir şeyler mi var? Yoksa çabalarınızın artık sonuç vermediğini ve eşinizin sizi anlamadığını mı düşünüyorsunuz? Hemen pes etmeyin! Mutlu günleriniz eskide kalmadı. Sizi mutlu eden ve hayattan zevk almanızı sağlayan evliliğinizde yaşadığınız ilişkinin olduğunu asla unutmayın. Bu kadar zamandır eşinizle yaşadıklarınız, paylaştıklarınız ve biriktirdiğiniz güzel anılar, evliliğinizi kurtarmanız için çıkış noktanız olacak. Evliliklerdeki tutkunun ve romantizmin ilk günkü gibi taze kalabilmesi için nelere dikkat edilmeli ve neler yapılmalı bir bakalım

EVLİLİKTE YAPILMASI GEREKENLERİ ÖĞRENİN…
Her ne kadar flört ve nişanlılık dönemini yaşamış olsanız da, evlendikten sonra yaşanan geçimsizlikler ya da anlaşmazlıklar mutluluğunuzu sekteye uğratmış olabilir. Eğer evliliğinizin istikrarlı bir şekilde gitmesini ve mutlu olmayı istiyorsanız, mutluluk için yapılması gerekenlerin olduğunu unutmamalısınız…
 
DEĞER VERDİĞİNİZİ GÖSTERİN!
İşe ilk olarak, eşinize değer verdiğinizi göstererek başlayın. Bunu gösterebilmek için çok büyük şeyler yapmanıza gerek yok. Hiç beklenmedik bir anda eşinizin yanağına konduracağınız bir öpücük, sıcak bir bakış ya da “Seni özledim!”, “Seni düşünüyorum!” demek, yeterli olacaktır. Her insan gibi eşinizin de takdir edilmekten hoşlanacağını unutmayın. Onu takdir edebilmek için nelere değer verdiğine dikkat etmelisiniz. Bunun yaparken, “Bu gün çok güzelsin”, “Bu kıyafet sana çok yakışmış.” ya da “Sana ihtiyacım var.”, “Bu konuda haklısın.”, “Teşekkür ederim.” ve “Özür dilerim.” gibi cümleleri kullanmayı ihmal etmemelisiniz çünkü “Güzel söz yılanı bile deliğinden çıkarır”.  Bu nedenle, evliliğinizi mahvedecek olanKeşke!”, “Ben sana söylemiştim!”, “Sen zaten hep böylesin!”, “Bırak, ben yaparım!”, “Bugün canım istemiyor!” gibi cümleleri bir an önce hayatınızdan çıkarmalısınız. Eşinize değer verdiğinizi, ona karşı dürüst olarak, mutluluğunuzu ya da üzüntünüzü paylaşarak, arkadaşlarıyla arkadaş olarak, hobilerine saygı göstererek, onun için kendinizi geliştirerek, kendinizden çok fazla ödün vermeden, oluru olan konularda, fedakârlık yaparak ve kendinize bakarak gösterebilirsiniz. Bunun yanında, zihninizi okumasını beklememeli, genelleme ya da kıyaslama yapmamalı, mükemmeliyetçi olmamalı, aynı anda öfkelenmemeli, aceleci olmamalı ve sorgulamamalısınız.
İLETİŞİMİNİZİ GÜÇLENDİRİN VE KENDİNİZİ VAZGEÇİLMEZ KILIN!
Evlilik, farklı aile yaşantılarından ve kültürlerden gelen iki insanın aynı mekânı ve zamanı artık birlikte paylaşmaya başlamasıyla oluşan sosyal bir kadın ve erkek ilişkisidir. Bu nedenle, iletişim eksikliğinden kaynaklanan ufak tefek problemlerin yaşanması olağandır. Bu problemlerin büyüyüp, çiftin ve ilişkinin yıpranmasına olanak vermemek için birbirinizle konuşmayı ihmal etmemeniz gerekir. Her akşam TV’yi açmadan önce ya da her gece yatağınıza geçince 10-15 dakika gününüzün nasıl geçtiğini anlatabilirsiniz. Bu iletişim, göz ve dokunma temasını güçlendirecektir.  İletişim içinde bulunurken iyi bir dinleyici olmaya özen gösterin, olumsuz eleştiriden kaçının, nasihat vermek ve “Sen hep zaten geç kalırsın!” şeklinde suçlamak yerine; “Senin geç kalman beni çok üzüyor!” cümlesinde olduğu gibi ben dilini kullanmayı ve eşinize dokunmayı asla ihmal etmeyin. Dokunmak, sıcak temasın bir göstergesi olduğu için iletişimi güçlendirecektir.
 
BAŞ BAŞA VAKİT GEÇİRİN…
Bunların dışında, eşinizle birlikte her gün en azından bir öğün yemek yemeli, her hafta baş başa kalabilecek bir şekilde bir yerlere gitmelisiniz. Baş başa içeceğiniz bir kahve esnasında yapacağınız sohbetler ya da uzun yürüyüşler evliliğinizi canlandırmak için birebirdir. Elbette ki, hala makyajınızı yapıyor, kuaföre gidiyor ya da yeni giysiler alıyorsunuzdur. Fakat ara sıra yapacağınız değişiklikler örneğin, saç şeklinizi ya da rengini değiştirmek, tırnaklarınızı uzatmak ya da eşiniz için giyinmek, eşinizin gözünde vazgeçilmez olmanızı sağlayacak önemli etkenlerden bir kaçı olduğunu unutmayın. Her erkek eşinin kendisi için bir şeyler yapmasını bekler ve bundan çok keyif duyar. Bu erkekler içinde böyledir. Yapacağınız sakal değişikliği bile eşinizi baştan çıkarmaya yetecektir. Bunları yaparken “Senin için yaptım!” demeyi de asla unutmayın. İnanın bu çabaya değecek!
 
SEKS HAYATINIZA ÖZEN GÖSTERİN…
Son olarak, seks hayatınızı canlandırıcı birkaç küçük püf noktaya özen göstermelisiniz. Günlük hayat gibi yatak odası da bir süre sonra monotonlaşmaktadır. Evliliğinizin gidişatını değiştirmek, iletişimi güçlendirmek ve kendinizi vazgeçilmez kılmak için cinsel yaşamınıza özen göstermeli, ön sevişmelerinizdeki dokunmaları çoğaltmalı, oral sekse yer vermeli, fantezilerinizi açıkça ifade etmeli, birlikte duş almalı, birbirinize masaj yapmalı, müzik ya da mumlarla yatak odanızın havasını değiştirmelisiniz. İnanın, eşiniz size yeniden âşık olacak…

0 yorum:

EVLİ ÇİFTLER AMAN DİKKAT ..!

06:12 Uzm. Klinik Psikolog/Psikoterapist MELTEM OK 0 Yorumlar


Herkesin hayalinde mutlu ve sağlıklı bir ilişki yaşamak vardır fakat pek çok kişi birlikteliklerde zaman zaman sorunlar yaşar, yaşadığı sorunların sebeplerini bulamaz ve çıkmaza girebilir. Bu durum hem çifti umutsuzluğa düşürür hem de ilişkilerini sekteye uğratır. Çiftler yorulur ve farkında olmadan birbirlerine ve ilişkilerine gereksiz yere zarar verebilir. Bu nedenle Evliliğin 10 Düşmanı olarak aşağıda sıralanan konulara dikkat edilmesi gerekir.

 

1-KAYINVALİDE SENDROMUNA DİKKAT!

Evliliği olumsuz yönde etkileyen nedenlerin başında gelin-kaynana sorunu geliyor ve bu sorun çiftin evlilik hayatını zannettiklerinden çok daha fazla etkiliyor. Bunun en büyük nedeni ön yargı olunması. Ülkemizde depresyona girip terapiste giden kadınların %70’i kayınvalide-gelin çatışmasından dolayı şikâyetçi oluyor. Bu konuda kadınların yaptığı en büyük yanlışların başında kayınvalide ile sözlü münakaşaya girmek, düşman olmak, irtibatı azaltmak ve eşe bu konuda baskı yapmak geliyor. Fakat bunların hiç biri çözüm olmuyor, aksine, kayınvalideyi tanıyıp doğru adımlar atmak, çiftin sağlığından olmaması, birbirlerinden nefret etmemesi ve evliliklerini bitme noktasına kadar getirmemesi için yapılması gereken en doğru davranış gibi görünüyor.

 

2-YATAĞINIZI AYIRMAYIN, SEKSİNİZİ CEZALANDIRMAYA KURBAN ETMEYİN!

Haz ve mutluluk kaynağı olan seksin cezalandırmaya kurban edilmemesi gerekiyor. Duygusal, fiziksel ya da cinsel anlamda kırılan kadınların öçlerini almak için eşlerine uyguladıkları bir numaralı cezalardan biri olan yatakta soğuk davranma, evliliği bitiren nedenlerin arasında ikinci sırada yer alıyor. Birçok kadın bu kısıtlamayı yatağını ayırmadan yaparken birçoğu da dozajı artırarak ayrı odalarda yatma cezası verebiliyor. Kadın bu kısıtlamayı getirirken, kendini de cezalandırdığını unutuyor. Doğası gereği her insan kızgınlıktan kaynaklanan aksamalar yaşandığı zaman, partnerinin artık kendisini istemediğini düşünebilir. Bu da olası tartışmaların habercisidir. Çünkü cezalandırmak için bir kereye mahsus yapılan cinsel kısıtlama eylemi, zamanla alışkanlık haline gelebiliyor. Bu nedenle çiftin cinsel kısıtlamanın evliliklerin kaçınılmaz sona gelmesi için ortam hazırladığını unutmaması gerekiyor. Ayrıca erkeklerin içlerindeki sevgiyle ve kadınsı yönle bağlantıya geçme ve bunu partnerlerine ifade etme yollarından biri sekstir. Kadınların bundan yakınmak yerine, bu farkı algılayıp erkeklerin kalplerinin kilidini seksle açmalarında fayda var. Çünkü ‘sevmek’ belki bir şeydir ama ‘sevildiğini bilmek ve hissetmek’ çok şeydir, büyük bir zenginliktir.

 

3-HEYECANIN BİTMESİNE MÜSAADE ETMEYİN…

Çiftlerin evlilik ilişkisinde heyecanın bitmemesi için ellerinden geleni yapmaları gerekiyor. Çok büyük aşk yaşanarak başlayan ilişkinin monotonlaşması ve cinsel arzunun yerini cinsel isteksizliğin alması evliliğin bitmesine yol açan nedenlerden üçüncüsü olarak karşımıza çıkıyor. Bu durumda çiftlerin yaptığı en büyük yanlış durumu kabullenmek oluyor. Bunun yerine çiftin ilişkideki huzuru kaybetmemek için çaba sarf etmesi, küçük sürprizlerle evliliğe hareket getirmesi ve birbirlerine daha çok zaman ayırması için ortak sosyal faaliyetlerde bulunması gerekiyor. Şaşırtmak ise bu süreçte yapılması gereken en önemli davranış gibi görünüyor. Ayrıca sevginin bir ateş olduğunu, ateşin sönmemesi için sürekli beslenmesi yani ilgilenilmesi gerektiğini, aksi takdirde ateşin külleneceğini ve küllenen ateşin alevlenmesinin çok zor olduğunu hiç unutmamak gerekiyor.

 

4-ŞİDDET OLDUĞUNDA TERAPİ ALMAK ŞART…

Şiddet sözün bitti yerdir ve insan hakları ihlalidir. Kadının kendisine ve kişiliğine karşı yapılan saldırı boşanma nedenleri arasında dördüncü sırada yer alıyor. Direk boşanma sebebi olan şiddetti önleyebilmek için çiftin bir evlilik terapistine giderek yardım alması tavsiye edilmektedir.

 

5-AYRILMA VE BOŞANMA KELİMELERİNİ AĞIZA SAKIZ YAPMAMAK GEREKİYOR…

Ayrılma ve boşanma kelimelerinin ağza sakız yapılmaması gerekiyor. Evliliklerin sonlandırılmasının bir diğer nedeni de Bitti!’, ‘Ayrılalım!’, ‘Boşanalım!’ gibi kelimelerinin ağızdan hiç düşürülmemesidir. Nasıl ki bir şeyin 40 defa söylenince gerçekleşeceğine inanılıyorsa, devamlı ayrılık laflarını kullanmak da ayrılık getirebiliyor. Her tartışmanın sonuna ayrılık cümlelerini eklemek,  çiftin bilinçdışında yer ederek kendilerini ayrılığa odaklamalarına yol açabilir. Bu nedenle çiftin enerjisini ilişkiyi bitirmek yerine sorunun üstesinden gelebilmek adına kullanmalarında fayda var.

 

6-İLETİŞİM SANATI ZAMANLA ÖĞRENİLEBİLİYOR…

İletişim bir sanattır ve bu sanat zamanla öğrenilebiliyor. Hemen hemen her çift konuşamamaktan yakınır ve evliliği bitiren sebeplerin başında iletişim sorunları gelir. Oysa iletişim hayatı devam ettirebilmek için su içme kadar gerekli olan bir eylemdir. Çünkü iletişim ilişkinin sağlam temellerini oluşturmaya yarayan en büyük etmendir. Evliliklerde yaşanan iletişim sorunları çiftin birbirini ve ilişkisini çevresindekilerle kıyaslaması, birbirinin sözünü kesmesi ya da yüksek sesle partnerini bastırmaya çalışması ve genelleme yapmasıdır. Son zamanların en çok kullanılan cümlelerinden biri olan ‘Konuşacak bir şey bulamıyorum!’ cümlesi bu açıdan çok manidardır. Çift aklına gelebilecek her şeyi birbiriyle paylaşmalıdır, böylece aralarındaki bağ güçlenecektir. Unutmayın ki, paylaşmak güzeldir!

 

7-SORUMLULUKTAN KAÇMAK YERİNE SORUMLULUK ALMAK GEREKİYOR…

Evlilik ilişkisinde sorumluluktan kaçmak yerine sorumluluk almak gerekiyor. Özellikle çalışan çiftlerin karşılaştıkları zorluklardan biri de evlilik yükünün tek tarafa yüklenmesidir. Ev işleri, çocuk bakımı, alışveriş ya da fatura ödemelerinin tek tarafa yüklenmesi kişiyi aşırı strese sokuyor ve öfkelendiriyor. Bu da evliliğe yansıyor ve evlilik bağının kopmasına neden olabiliyor. Burada yapılması gereken, kadın erkek ayrımı yapmaksızın yapılacak işleri ortaklaşa yapmak olmalıdır.

 

8-İNATLAŞMA KONUSUNDA İNAT OLMAMAK GEREKİYOR…

İnatlaşma konusunda inat olmamak gerekiyor. Kişinin kendi hâkimiyetini kabul ettirebilmek için inatlaşma adı altında karşı tarafa baskı kurması sık karşılaşılan bir durumdur. Bu da çiftin birbirinden soğumasına neden olan ve ilgisizliğin ortaya çıkmasına yol açan bir harekettir. Bu durum evin içerisinde savaş çıkmasına neden olacağı gibi evliliğin sekizinci önemli düşmanıdır.  Oysaki evliliklerde zaman zaman kadının zaman zaman ise erkeğin sözü geçmelidir.

 

9-KISKANÇLIK BAHARAT GİBİDİR, AZI KARAR, ÇOĞU ZARARDIR…

Kıskançlık baharat gibidir, azı karar, çoğu zarardır. Sahip olduğunu kaybetme korkusuyla açığa çıkan kıskançlık duygusu patolojik olabiliyor, evlilikleri ve çiftin ruh sağlığını olumsuz yönde etkileyebiliyor. Kıskançlık kişinin içinde barındırdığı bir duyguyla ortaya çıkabildiği gibi, eşin düşüncesizce yaptığı eylem sonucu da gelişebiliyor. Patolojik kıskançlık nedeniyle kişi, kuşkucu davranarak eşini evden ve kendisinden soğutabiliyor, savunmaya geçen eşle ciddi tartışmalara girebiliyor ve evliliğini bitme noktasına getirebiliyor. Bu durumda yapılması gereken şey sakin, sabırlı, açık ve net olmak gibi görünüyor. Oysa kıskançlık bir baharat gibidir, nasıl ki baharatın azı yemeğe tat verir, fazlası yemeği yenemez hale getirirse, kıskançlıkta dozunda ilişkiyi sıcak tutar, dozu aşılınca soğutur.

 

10-ALDATMA BİR YOL KAZASIDIR…

Bir yol kazası olan aldatma evliliği bitiren sebeplerin başında geliyor. Aldatma meydana geldiğinde misilleme yapmak, duyguları bastırmak, yüze vurmak ve ayrıntılara dalmak yerine ‘Aldatılmak bana neyi öğretti?’ diye sorabilmek ve bir evlilik terapistinden yardım almak en bilgece yaklaşım olacaktır.

0 yorum:

ÇOCUK DEYİP GEÇMEYİN...

10:46 Uzm. Klinik Psikolog/Psikoterapist MELTEM OK 0 Yorumlar


Çocukların birbirini iyileştirme gücü;

Uzun zamandır çocuklarla da çalışıyorum ve her yeni gün onlardan başka şeyler öğreniyorum. Çocukların dünyası gerçekten inanılmaz derecede onarıcı. Oyunlarında ortaya çıkan duyguları, çözümsüzlükleri ve davranışları, onların ne tarz sıkıntılar yaşadığını net olarak ortaya koyuyor. Çocuk dünyası aslında hem olabildiğince basit hem de ailelerin anlayamadığı ölçüde de zor bir dünya. Aileler onların basit dünyalarına inemedikçe bu süreci oldukça zor bir süreç olarak tanımlıyorlar. Çocuklarımızın duygularını anlamak ve tanımlamak, onlara bu duygularını yansıtmak, onların içinde yaşadığı duyguyu netleştirmelerine sebep olur ve yaşadığını tanımlayabilen çocuk ifade edebilir ve ifade edilen bir çok şey de sıkıntı olmaktan çıkar.
Eğer çocuğunuzla ilgili herhangi bir konuda sıkıntı yaşıyorsanız;

Bir uzmandan mutlaka destek alınız. Hatta çocuğunuzun periyodik gelişimini bir uzmanla birlikte ayda bir görüşmeler şeklinde takip ediniz.

Çocuklarınız için mutlaka çocuk gelişimi kitapları okuyup bunu çevrenizdekilerle birlikte yorumlayınız.

Huyu böyle, babasına çekmiş, karakter meselesi deyip geçmeyiniz çünkü çocuğun yaşadığı her sıkıntının yaşamsal bir kökeni vardır.

Aile içinde huzursuzluk varsa, çocuğunuzun bundan etkilenmemesi gibi bir durum söz konusu değildir. Eğer ailevi sorunlar yaşıyorsanız, eşler arası çatışmalar varsa ve çocuğunuz 2 yaşını doldurmuşsa hemen bir kreş arayışına giriniz. Çocuklar evde anne babalarından alamadıkları duygusal enerjiyi kreşte yaşıtlarından alacaktır. Çocuğunuz evde yaşadığı sıkıntılarını yaşıtları üzerinden onarmaya başlayacaktır çünkü onlar birbirinin duygu ve düşüncelerini çok güzel anlar ve onarırlar.

 

0 yorum:

İKİ GÖNÜL BİR OLUNCA SAMANLIK HER ZAMAN SEYRAN OLMAYABİLİYOR...!!!

03:46 Uzm. Klinik Psikolog/Psikoterapist MELTEM OK 0 Yorumlar


Evlenmeye hazırlanan çiftler birbirlerinden yaşam boyu sevgi, bağlılık, güven, cinsellik, neslin devamı, arkadaşlık ve benzeri birçok farklı ihtiyaçlarının doyurulmasını ve sonuçta mutlu olmayı bekliyor. Evlilik, erkek ve kadın arasında toplumsal olarak onaylanan yasal bir ilişki biçimidir. Ömür boyu beraber ve mutlu olmak için başlanılmış bu birlikteliklerin bir kısmında, maalesef, kısa bir süre sonra sorunlar çıkmaya başlıyor. Bu sorunların temelinde çoğunlukla çiftlerin evlilik öncesi birbirlerini iyi tanımamaları yatıyor. Birbirlerini yeterince tanıdıklarını düşünen çiftler bile, evlenip bir çatı altında yaşamaya başladıktan sonra o güne kadar farkına varmadıkları noktaların var olduğunu ve iki gönül bir olunca samanlığın her zaman seyran olmadığını anlıyorlar. Ortaya çıkan çatışmaları çözümleme becerisi gösteremeyen çiftler, giderek birbirlerine yabancılaşıyor ve süre uzadıkça sorunları çözmek profesyoneller için bile çok zor bir hale gelebiliyor.
Gelecek nesilleri evlilikten soğutuyoruz
Mutlu bir evlilikle mutlu bir cinselliğin birbirine sıkıca bağlı kavramlar olduğunu her zaman ifade ediyoruz. Evlilik öncesi süreçte çiftlerin birbirlerini iyi tanımamaları, evlilikle ilgili gerçekçi beklentiler oluşturmamaları, eşiyle etkili iletişim kurma yollarını ve ortaya çıkabilecek sorunlarla nasıl baş edileceklerini bilmemeleri evliliğe iyi bir başlangıç yapmayı engelleyebiliyor. Bu sürecin böyle yaşanması çiftlerin sağlıklı cinselliğin nasıl yaşanacağını bilmemelerinden, iletişim teknikleri konusunda bilgi sahibi olmamalarından, anne-baba olmayı öğrenmediklerinden veya evlilik öncesi danışma ve rehberlik hizmeti almamalarından kaynaklanabiliyor. Bu tür evlilikler, sadece eşleri değil varsa çocukları, diğer aile bireylerini ve yakın çevreyi, yani bir anlamda toplumu da olumsuz etkileyebiliyor. Eşlerin, sağlıklı gitmeyen beraberlikler için yardım almamaları hatta bunu evlilik sürecinde yaşanılması kaçınılmaz doğal bir süreç gibi algılamaları sadece kendi yaşantılarını değil; onlarla birlikte büyüyen çocukları da etkileyebildiği için gelecek nesillerin evlilikten kaçınmalarının da tohumları atılabiliyor. Yani farkında olmadan gelecek nesilleri evlilikten soğutuyoruz. Artık lise düzeyindeki eğitimin her birey için zorunlu hale getirilmesinin planlandığı ülkemizde, ne yazık ki eğitimin önce evde başladığı gerçeği unutuluyor.
Huzurlu insan, sağlıklı cinsellik, mutlu bir evlilik ve aile yaşantısı için eğitim şart
Evlilik öncesi eğitim gereklidir. Evlilik öncesi eğitim alan çiftler, almayanlara göre iletişim ve sorun çözme hatalarını daha az yapıyorlar. Aile birliği, sağlıklı ve güçlü olduğu takdirde tüm fırtınaları atlatabiliyor ve sağlıklı bireyleri topluma kazandırabiliyor. Mutlu ve sağlıklı evliliğin bir yolu evlenmeden önce bu konuda eğitim almaktır. Aile ve evlilik hayatına başlamadan önce farkettiğiniz sıkıntılar varsa bunun için bir çift terapistinden destek almanızda fayda var.Yani huzurlu insan, sağlıklı cinsellik, mutlu bir evlilik ve aile yaşantısı için eğitim şart.

0 yorum:

EVLİLİĞİNİZİ KURTARIN !!!

04:02 Uzm. Klinik Psikolog/Psikoterapist MELTEM OK 0 Yorumlar

 
 Evliliğinizde yolunda gitmeyen bir şeyler mi var? Yoksa çabalarınızın artık sonuç vermediğini ve eşinizin sizi anlamadığını mı düşünüyorsunuz? Hemen pes etmeyin! Mutlu günleriniz eskide kalmadı. Sizi mutlu eden ve hayattan zevk almanızı sağlayan evliliğinizde yaşadığınız ilişkinin olduğunu asla unutmayın. Bu kadar zamandır eşinizle yaşadıklarınız, paylaştıklarınız ve biriktirdiğiniz güzel anılar, evliliğinizi kurtarmanız için çıkış noktanız olacak.
Evliliklerdeki tutkunun ve romantizmin ilk günkü gibi taze kalabilmesi için nelere dikkat edilmeli ve neler yapılmalı bir bakalım…


                      EVLİLİKTE YAPILMASI GEREKENLERİ ÖĞRENİN…

Her ne kadar flört ve nişanlılık dönemini yaşamış olsanız da, evlendikten sonra yaşanan geçimsizlikler ya da anlaşmazlıklar mutluluğunuzu sekteye uğratmış olabilir. Eğer evliliğinizin istikrarlı bir şekilde gitmesini ve mutlu olmayı istiyorsanız, mutluluk için yapılması gerekenlerin olduğunu unutmamalısınız…


DEĞER VERDİĞİNİZİ GÖSTERİN!

İşe ilk olarak, eşinize değer verdiğinizi göstererek başlayın. Bunu gösterebilmek için çok büyük şeyler yapmanıza gerek yok. Hiç beklenmedik bir anda eşinizin yanağına konduracağınız bir öpücük, sıcak bir bakış ya da “Seni özledim!”, “Seni düşünüyorum!” demek, yeterli olacaktır. Her insan gibi eşinizin de takdir edilmekten hoşlanacağını unutmayın. Onu takdir edebilmek için nelere değer verdiğine dikkat etmelisiniz. Bunun yaparken, “Bu gün çok güzelsin”, “Bu kıyafet sana çok yakışmış.” ya da “Sana ihtiyacım var.”, “Bu konuda haklısın.”, “Teşekkür ederim.” ve “Özür dilerim.” gibi cümleleri kullanmayı ihmal etmemelisiniz çünkü “Güzel söz yılanı bile deliğinden çıkarır”. Bu nedenle, evliliğinizi mahvedecek olan “Keşke!”, “Ben sana söylemiştim!”, “Sen zaten hep böylesin!”, “Bırak, ben yaparım!”, “Bugün canım istemiyor!” gibi cümleleri bir an önce hayatınızdan çıkarmalısınız. Eşinize değer verdiğinizi, ona karşı dürüst olarak, mutluluğunuzu ya da üzüntünüzü paylaşarak, arkadaşlarıyla arkadaş olarak, hobilerine saygı göstererek, onun için kendinizi geliştirerek, kendinizden çok fazla ödün vermeden, oluru olan konularda, fedakârlık yaparak ve kendinize bakarak gösterebilirsiniz. Bunun yanında, zihninizi okumasını beklememeli, genelleme ya da kıyaslama yapmamalı, mükemmeliyetçi olmamalı, aynı anda öfkelenmemeli, aceleci olmamalı ve sorgulamamalısınız.

İLETİŞİMİNİZİ GÜÇLENDİRİN VE KENDİNİZİ VAZGEÇİLMEZ KILIN!

Evlilik, farklı aile yaşantılarından ve kültürlerden gelen iki insanın aynı mekânı ve zamanı artık birlikte paylaşmaya başlamasıyla oluşan sosyal bir kadın ve erkek ilişkisidir. Bu nedenle, iletişim eksikliğinden kaynaklanan ufak tefek problemlerin yaşanması olağandır. Bu problemlerin büyüyüp, çiftin ve ilişkinin yıpranmasına olanak vermemek için birbirinizle konuşmayı ihmal etmemeniz gerekir. Her akşam TV’yi açmadan önce ya da her gece yatağınıza geçince 10-15 dakika gününüzün nasıl geçtiğini anlatabilirsiniz. Bu iletişim, göz ve dokunma temasını güçlendirecektir. İletişim içinde bulunurken iyi bir dinleyici olmaya özen gösterin, olumsuz eleştiriden kaçının, nasihat vermek ve “Sen hep zaten geç kalırsın!” şeklinde suçlamak yerine; “Senin geç kalman beni çok üzüyor!” cümlesinde olduğu gibi ben dilini kullanmayı ve eşinize dokunmayı asla ihmal etmeyin. Dokunmak, sıcak temasın bir göstergesi olduğu için iletişimi güçlendirecektir.

BAŞBAŞA VAKİT GEÇİRİN…
Bunların dışında, eşinizle birlikte her gün en azından bir öğün yemek yemeli, her hafta baş başa kalabilecek bir şekilde bir yerlere gitmelisiniz. Baş başa içeceğiniz bir kahve esnasında yapacağınız sohbetler ya da uzun yürüyüşler evliliğinizi canlandırmak için birebirdir. Elbette ki, hala makyajınızı yapıyor, kuaföre gidiyor ya da yeni giysiler alıyorsunuzdur. Fakat ara sıra yapacağınız değişiklikler örneğin, saç şeklinizi ya da rengini değiştirmek, tırnaklarınızı uzatmak ya da eşiniz için giyinmek, eşinizin gözünde vazgeçilmez olmanızı sağlayacak önemli etkenlerden bir kaçı olduğunu unutmayın. Her erkek eşinin kendisi için bir şeyler yapmasını bekler ve bundan çok keyif duyar. Bu erkekler içinde böyledir. Yapacağınız sakal değişikliği bile eşinizi baştan çıkarmaya yetecektir. Bunları yaparken “Senin için yaptım!” demeyi de asla unutmayın. İnanın bu çabaya değecek!

SEKS HAYATINIZA ÖZEN GÖSTERİN…

Son olarak, seks hayatınızı canlandırıcı birkaç küçük püf noktaya özen göstermelisiniz. Günlük hayat gibi yatak odası da bir süre sonra monotonlaşmaktadır. Evliliğinizin gidişatını değiştirmek, iletişimi güçlendirmek ve kendinizi vazgeçilmez kılmak için cinsel yaşamınıza özen göstermeli, ön sevişmelerinizdeki dokunmaları çoğaltmalı, oral sekse yer vermeli, fantezilerinizi açıkça ifade etmeli, birlikte duş almalı, birbirinize masaj yapmalı, müzik ya da mumlarla yatak odanızın havasını değiştirmelisiniz. İnanın, eşiniz size yeniden âşık olacak…
 

0 yorum:

VAJİNİSMUS KİMLERDE GÖRÜLÜR?

00:17 Uzm. Klinik Psikolog/Psikoterapist MELTEM OK 0 Yorumlar


Vajinismusun birden fazla nedeni olabilir, en sık görülen nedeni ilk ilişkide aşırı derecede acı ve ağrı duyulacağı ve kanama olacağı korkusudur. Toplumumuzda kız çocukları cinselliği ayıp, günah, yasak olarak algılayarak, kendi bedenleri ve cinsel organları konusunda neredeyse hiç bilgi edinemeden büyümektedirler. Ailelerin bu konuda bilinçli davranmamaları vajinismusu tetiklemektedir.  Buna kızlık zarı ile ilgili abartılı ve yanlış inanışlar da eklenince ilk gece sorun çıkması kaçınılmaz olmaktadır.
 
 

Kadının vajinismusu yaşaması için mutlaka bir taciz ya da tecavüz öyküsünün olması gerekmiyor. Yine de birçok vakanın küçüklükte özellikle yakın aile çevresindeki ağabey ya da amca olarak bilinen kişilerden fiziksel ya da sözel cinsel ima içeren davranışlara ya da görüntülere maruz kalmış olduğunu terapi sürecinde öğrenmekteyiz. Danışanın çocukluğunda yaşadığı bu talihsiz olaylar duygusal anlamda yer etmekte ve onun ileriki yaşlarda cinsel yaşantısını olumsuz etkilediğini görmekteyiz
 
 
 

Vajinismusun tedavisi cinsel terapi ile %100 mümkündür. Cinsel terapi sürecinde özellikle vajinismusun sadece kadının sorunu olarak değil çiftin ortak sorunu olarak algılanması ve çiftin cinsellikle ilgili bakış açılarının ve yanlış inanışların giderilip yerine doğru bilgilerin verilmesi üzerinde duruyoruz. Bilişsel yeniden yapılandırma adını verdiğimiz bu sürece, bir takım evde uygulanan ödevleri de dâhil ettiğimizde sorun kısa sürede çözülüyor.
 

Kızlık zarını aldırmak vajinismusu tedavi etmez. Normal şartlarda kızlık zarı cinsel ilişkiye bir engel teşkil etmez,  kadının korkusu giderilmeden sadece kızlık zarının alınması faydalı olmayacaktır.
 

Vajinismus cinsel terapiyle tedavi edildikten sonra tekrarlamaz. Eğer kadın korkularıyla tam olarak yüzleşmiş, cinselliği korkulacak ve kaçınılacak bir şey olarak değil zevkin ve sevginin paylaşımı olarak algılamaya başlamışsa vajinismusun tekrarlaması gibi bir durum söz konusu olmaz.
 

Vajnismuslu kadınlar tedaviye başvurma konusunda oldukça dirençliler ve çoğu zaman yıllar geçtikten sonra ve çocuk sahibi olmaları konusunda çevreden gelen baskıya artık dayanamaz duruma gelince tedaviye geliyorlar.



Vajinismus her eğitim ve kültür seviyesinden kadında ortak olarak yaşanan içsel bir korkudur. Özellikle üniversite mezunu hatta doktora düzeyinde eğitim almış kadınlarda vajinismus görülmekte ve tahmin edilenin aksine bu kadınlar tedaviye de daha çok direnç göstermektedirler.
Cinsel İlişkiye girememe -vajinusmus sıklıkla psikolojik kaygı ve endişelerden yıllar içerisinde genellikle uzun süreli kronik bir zeminde gelişim göstermektedir

0 yorum: