Cinsellik Üzerine Aradığınız Herşey Bu Kitapta

03:44 Uzm. Klinik Psikolog/Psikoterapist MELTEM OK 0 Yorumlar


"Evlilik ve Çift Terapisi" ve "Evlilik Terapisi ve Cinsel Terapiyi Bütünleştirmek" adlı kitapların yayınından 1 yıl sonra Prof. Dr. Gerald R. Weeks'in yeni kitabı "Cinsel Terapi" çıktı. Yeni kitap sistemik seks terapisi hakkında... "Cinsel işlev bozuklukları, cinsel terapi uygulamaları ve teknikleri" konusunu anlatıyor. Alt başlığı, "kadim seks öğretileri!"

PUSULA Yayınevi tarafından basılan kitap seçkin kitapçılarda ve internet sitelerinde satışa sunuldu. Türkiye’de Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED) ve Psikoterapi ve Psikoterapistler Derneği (PSİKODER) tarafından tavsiye edilen kitap, hem cinsel terapistlerin cinsel terapi yapma becerilerini hem de cinsel sorun yaşayan çiftlerin cinsellik konusunda bilgi ve tecrübelerini arttırmayı amaçlıyor. Cinsel terapi yapma bilim ve sanatını anlatan kitap, cinsel sağlık alanında en çok satanlar listesinde yerini aldı.

Yayınlanmış en kapsamlı cinsel terapi kitabı...

Cinsel terapi kitaplarının ülkemizde çok az olduğuna dikkat çeken CİSED Genel Başkanı Psikoterapist Cem Keçe; "Yıllardır aile ve evlilik terapileri, psikoterapi ve sistemik cinsel terapi üzerine çalışmalar yapan Gerald R. WEEKS, Katherine M. HERTLEİN ve Nancy GAMBESCİA cinsel sağlık alanındaki eşsiz deneyim ve birikimlerini bu kitapta okuyucularına sunuyor. Erken boşalma, sertleşme sorunları, cinsel isteksizlik, orgazm sorunları ve vajinismus gibi en sık görülen cinsel sorunlardan, cinsel sapkınlıklara, güzel sevişme sanatından cinsel isteği arttırmanın yollarına, seks oyunlarından seks oyuncaklarına, kadim seks öğretilerinden yeni cinsel tedavi tekniklerine kadar, cinsellikle ilgili tüm konular ayrıntılı olarak irdeliyor, çok özel tavsiyeleri ve pratik bilgileri açıklıyor. 'Cinsel Terapi', kaynak kitap olarak bütün cinsel terapistlerin kütüphanelerinde bulunması gereken bir başyapıt… Çünkü metapsikoloji ve sistemik seks terapisi tekniklerinin birbirleriyle olan karmaşasını net, özgün ve canlı bir dille ifade ediyor, sistematik ve sağlam deneyimleri kapsayan sistemik seks terapisi teorisini ayrıntılarıyla anlatıyor" dedi.

Cinsellik nedir?

Seks yapmayı, rahatlamış ve gevşemiş bir halde, sevişmenin ve dokunmanın verdiği hazza odaklanarak, haz alıp haz verebilme, ruhu ve bedeni paylaşabilme, ne olursa olsun bir şekilde boşalabilme bilim ve sanatı olarak tarif eden Keçe; "Bu sanatın inceliklerini anlatan Cinsel Terapi kitabı; hem sistemik seks terapisini tartışmaya açıyor, hem uygulamalarla ve vaka örnekleriyle desteklenmiş yeni kuramsal açılımlar sunuyor, hem de çok önemli yol haritaları ortaya koyuyor. Cinsel terapi süreçleri uzun süren ve güç olan zor vakaların tedavisiyle ilgili önemli detaylar veren Cinsel Terapi kitabı, çiftlerin sağlıklı ve mutlu bir cinsel yaşama ulaşmasına yardımcı olmaya çalışan cinsel terapistler için doyurucu bir kaynak kitap, kulaktan kulağa yayılarak büyük bir başarı kazanan ve cinsel terapistlerin cinsel işlev sorunlarına bakış açılarını değiştiren eşsiz bir cinsel terapi kitabı" dedi.

Sistemik seks terapisine dair her şey için...

"Cinsel Terapi" kitabının cinsellik konusunda doyurucu bilgiler içerdiğine dikkat çeken Keçe; "Başta sevgili dostum Gerald R. WEEKS olmak üzere, Katherine M. HERTLEİN ve Nancy GAMBESCİA tarafından yazılan, teorik bir bayram, klinik bir mücevher ve edebi bir zevk olan Cinsel Terapi kitabı, cinsel terapistler için büyük bir bilgelikle ve kapsamlı bir çalışmayla yazılmış rehber bir kitap... Hem yolun başındaki cinsel terapistlere hem de tecrübeli cinsel terapistlere hitap etmeyi başaran bu kitap, işe yararlılığı kanıtlanmış sistemik seks terapisi teknikleri ve vaka örnekleriyle dolu... Her bir bölüm, cinsel sorunların tedavisinde elde ettiği tecrübeleri sunan tecrübeli cinsel terapistler tarafından ayrı ayrı ele alınmış. Okuyucu, bu kitapta cinsel işlev bozuklukları nedeniyle acı çeken veya boşanmanın eşiğine gelmiş danışanların ve çiftlerin cinsel terapi süreçleri boyunca rastlanılan özel sorunların ortadan kaldırılmasına yönelik terapötik yöntemlerle ilgili doyurucu bilgiler bulacaktır. Şahsen ben bu kitaptan çok şey öğrendim" dedi.

0 yorum:

Evlilikte Mutluluğu Yakalamak İçin Birkaç Küçük Sır!

03:48 Uzm. Klinik Psikolog/Psikoterapist MELTEM OK 0 Yorumlar




Kendinizi vazgeçilmez kılabilirsiniz... Her ne kadar flört ve nişanlılık dönemini yaşamış olsanız da, evlendikten sonra yaşanan geçimsizlikler ya da anlaşmazlıklar mutluluğunuzu sekteye uğratmış olabilir. Eğer evliliğinizin istikrarlı bir şekilde gitmesini ve mutlu olmayı istiyorsanız, mutluluk için yapılması gerekenlerin olduğunu unutmamalısınız…
     
Değer verdiğinizi gösterin... İşe ilk olarak, eşinize değer verdiğinizi göstererek başlayın. Bunu gösterebilmek için çok büyük şeyler yapmanıza gerek yok. Hiç beklenmedik bir anda eşinizin yanağına konduracağınız bir öpücük, sıcak bir bakış ya da “Seni özledim!”, “Seni düşünüyorum!” demek, yeterli olacaktır.

Her insan gibi eşinizin de takdir edilmekten hoşlanacağını unutmayın. Onu takdir edebilmek için nelere değer verdiğine dikkat etmelisiniz. Bunun yaparken, “Bu gün çok güzelsin”, “Bu kıyafet sana çok yakışmış.” ya da “Sana ihtiyacım var.”, “Bu konuda haklısın.”, “Teşekkür ederim.” ve “Özür dilerim.” gibi cümleleri kullanmayı ihmal etmemelisiniz çünkü “Güzel söz yılanı bile deliğinden çıkarır”.

Bu nedenle, evliliğinizi mahvedecek olan “Keşke!”, “Ben sana söylemiştim!”, “Sen zaten hep böylesin!”, “Bırak, ben yaparım!”, “Bugün canım istemiyor!” gibi cümleleri bir an önce hayatınızdan çıkarmalısınız.

Eşinize değer verdiğinizi, ona karşı dürüst olarak, mutluluğunuzu ya da üzüntünüzü paylaşarak, arkadaşlarıyla arkadaş olarak, hobilerine saygı göstererek, onun için kendinizi geliştirerek, kendinizden çok fazla ödün vermeden, oluru olan konularda, fedakârlık yaparak ve kendinize bakarak gösterebilirsiniz. Bunun yanında, zihninizi okumasını beklememeli, genelleme ya da kıyaslama yapmamalı, mükemmeliyetçi olmamalı, aynı anda öfkelenmemeli, aceleci olmamalı ve sorgulamamalısınız.

İletişiminizi güçlendirin, kendinizi vazgeçilmez kılın! Evlilik, farklı aile yaşantılarından ve kültürlerden gelen iki insanın aynı mekânı ve zamanı artık birlikte paylaşmaya başlamasıyla oluşan sosyal bir kadın ve erkek ilişkisidir. Bu nedenle, iletişim eksikliğinden kaynaklanan ufak tefek problemlerin yaşanması olağandır.

Bu problemlerin büyüyüp, çiftin ve ilişkinin yıpranmasına olanak vermemek için birbirinizle konuşmayı ihmal etmemeniz gerekir. Her akşam TV’yi açmadan önce ya da her gece yatağınıza geçince 10-15 dakika gününüzün nasıl geçtiğini anlatabilirsiniz. Bu iletişim, göz ve dokunma temasını güçlendirecektir. İletişim içinde bulunurken iyi bir dinleyici olmaya özen gösterin, olumsuz eleştiriden kaçının, nasihat vermek ve “Sen hep zaten geç kalırsın!” şeklinde suçlamak yerine; “Senin geç kalman beni çok üzüyor!” cümlesinde olduğu gibi ben dilini kullanmayı ve eşinize dokunmayı asla ihmal etmeyin. Dokunmak, sıcak temasın bir göstergesi olduğu için iletişimi güçlendirecektir.

Baş başa vakit geçirin... Bunların dışında, eşinizle birlikte her gün en azından bir öğün yemek yemeli, her hafta baş başa kalabilecek bir şekilde bir yerlere gitmelisiniz. Baş başa içeceğiniz bir kahve esnasında yapacağınız sohbetler ya da uzun yürüyüşler evliliğinizi canlandırmak için birebirdir. Elbette ki, hala makyajınızı yapıyor, kuaföre gidiyor ya da yeni giysiler alıyorsunuzdur. Fakat ara sıra yapacağınız değişiklikler örneğin, saç şeklinizi ya da rengini değiştirmek, tırnaklarınızı uzatmak ya da eşiniz için giyinmek, eşinizin gözünde vazgeçilmez olmanızı sağlayacak önemli etkenlerden bir kaçı olduğunu unutmayın. Her erkek eşinin kendisi için bir şeyler yapmasını bekler ve bundan çok keyif duyar.

Bu erkekler içinde böyledir. Yapacağınız sakal değişikliği bile eşinizi baştan çıkarmaya yetecektir. Bunları yaparken “Senin için yaptım!” demeyi de asla unutmayın. İnanın bu çabaya değecek!


Cinsel hayatınıza özen gösterin... Son olarak, seks hayatınızı canlandırıcı birkaç küçük püf noktaya özen göstermelisiniz. Günlük hayat gibi yatak odası da bir süre sonra monotonlaşmaktadır. Evliliğinizin gidişatını değiştirmek, iletişimi güçlendirmek ve kendinizi vazgeçilmez kılmak için cinsel yaşamınıza özen göstermeli, ön sevişmelerinizdeki dokunmaları çoğaltmalı, oral sekse yer vermeli, fantezilerinizi açıkça ifade etmeli, birlikte duş almalı, birbirinize masaj yapmalı, müzik ya da mumlarla yatak odanızın havasını değiştirmelisiniz. İnanın, eşiniz size yeniden âşık olacak…


0 yorum:

Evlilik İlişkim Ağrıyor...!

02:34 Uzm. Klinik Psikolog/Psikoterapist MELTEM OK 0 Yorumlar


“Ağrılı evlilik ilişkisi”; bence güzel bir tabir oldu. Hasta olduğunuzda nerenizin ağrıdığını ifade edersiniz ve ona uygun tedavi yaklaşımlarıyla ağrınızı giderebilirsiniz. Peki ya evliliğiniz ağrılı ve sancılı ise ne yaparsınız?

Bedendeki ağrıyı ifade etmekle, ruhtaki ağrıyı ifade etmekten çok daha kolaydır, ruhsal sorunlar konuşulup ifade edilemediği için çözüm noktasında da sıkıntılar yaşanıyor. Evliliklerdeki sorunlar, konuşulamadığında çözüm bulunamıyor, bireylerin içinde büyüyor ve sonuçları da daha yıpratıcı olabiliyor.

ÇİFTLER NEDEN KONUŞAMIYOR?

Çiftlerin konuşamamasının birçok nedeni olabilir. Çiftlerden biri konuştuğunda anlaşılamayacağını düşünüyorsa (daha çok kadınlar) susmayı tercih ediyor ve içlerinde biriktirmeye başlıyorlar ve birikim arttıkça öfkeye dönüşen anlaşılmama duygusu evlilikleri derinden sarsabiliyor. Çiftlerden biri ya da ikisi duygularını nasıl ifade edeceğini bilmediği için susuyor olabilir ya da eleştirilmekten korktukları için tedirgin ve kaygılı olabiliyorlar.. Problemlerin konuşulup, duyguların deşarj edilemediği bir ilişki ağrı ve acı vermeye başlıyor. Mutlu olup keyif almak için başladığınız evlilik ilişkisi bir süreden sonra dayanılmaz bir hal alıp hayatınızı zehir etmeye başladığında, hiç beklemeden bir uzmanın kapısını çalmalısınız; çünkü bu hayat bir defa yaşanır ve mutlu yaşamak için de her şey yapılmalıdır…

BİR DERDİN Mİ VAR?

Arkadaşlarınız “bir derdin mi var” diye sorduğunda kaçınız “evlilik ilişkim ağrıyor” diyebiliyor, ne yazık ki diyemiyoruz, çünkü desek bile bir karın ağrısı kadar bile önemsenmiyor. Toplum evlilik sorunlarını görmek istemiyor, varsa bile görmezden geliyor. Aldatmanın bile daha ılımlı karşılandığı günümüzde çift terapisi, cinsel terapi almak ya da boşanmak hala daha vahim bir durum gibi algılanıyor. Siz siz olun bu hayatı ertelemeyin, bizim mutlu insanlara, mutlu çocuklara ve mutlu ailelere ihtiyacımız var. Eğer evliliğinizde sorunlar yaşıyorsanız, eşimi seviyorum diyorsanız karar alıp hemen boşanma yoluna gitmek yerine sorunu çözmek için adım atın. Önce kendi aranızda bu problemi konuşun, çözemiyorsanız MUTLAKA ve MUTLAKA bir çift terapistine başvurup yardım alın.

0 yorum:

Evliliklerde Temel Sorun; Güç Savaşı ( Ayağına bas, evde senin sözün geçsin...)

04:01 Uzm. Klinik Psikolog/Psikoterapist MELTEM OK 0 Yorumlar



İki farklı ailede yetişen iki insanın bir araya geldiğinde uyum problemi yaşaması çok normaldir. Evliliklerde esas olan şey çiftlerin birbirlerini bir kalıba sokmak yerine birbirlerine uyum sağlamalarıdır. İlk etapta bir aşk oyununa benzeyen evlilik, heyecan, tutku, şehvetle birlikte hayatımıza girer ve üzerinden altı ay ila bir sene geçtikten sonra monotonlaşmaya başlar ve birey geçmiş patolojilerini yavaş yavaş yeni ilişkisine aktarmaya başlar. Bu aktarım günden güne partnerler arasında sorunların büyümesine neden olur. Eğer eşler bu durumun farkına varmaz ve güç savaşına girerlerse ilişki içinden çıkılmaz bir hal alır ve akabinde huzursuz evlilik hayatı, aldatma ve aldatılma, uzun süreli depresyon halleri, eşlerden birinin kendini işine vermesi ve varsa çocuğa olumsuz aktarım olarak karşımıza çıkar.
EVLİLİK BİR GÜÇ SAVAŞI DEĞİL, GÜÇLER BİRLİLİĞİ OLMALIDIR...

Evliliğe bir iktidar mücadelesi olarak bakmamak gerekir. Daha evliliğin başlangıcı olan nikah masasında kültürel bir bakış açısı olan “ayağına bas, evde senin sözün geçsin” mantığı evlilik ilişkisini derinden sarsmaktadır.
Evlilikte hakim ve itaatkar olmamalı ve bireyler eşit şartlarda olmalıdır. Evliliğe her zaman kişisel hayatlarımızdan bağımsız bir şekilde ortak bir kumbara gibi bakılmalıdır. Ortak kumbaraya ne kadar çok yatırım yapılırsa, bireyler birbirlerine olabildiğince açık olup kendi çıkarlarından çok ortak çıkarlarını düşünürlerse ortak kumbaradaki para (sevgi, saygı, sadakat) o kadar fazla ve tatminkar olur. Bu sebeple ilişki eşlerin kişisel çıkarlarından farklı ortak bir güçtür.

EVLİLİĞİ ÇIKMAZA SOKAN GÜÇ SAVAŞLARI:
1)      Ekonomik bağımsızlık: Kadınların da sosyal yaşamda rol aldığı günümüzde ekonomik olarak özgürlüğünü ilan eden kadınlar da bir noktada erkekler kadar kendilerini güçlü ve vazgeçilmez hissetmektedirler, bu da ilişkiye olumsuz yansımakta ve dengeleri alt üst etmektedir.

2)      Ailelerin ilişkiye fazlaca dahil edilmesi; Erkeğin ya da kadının ailesine çok düşkün olması ve onlardan bağımsız hareket edememesi evliliklerde bir tehdit olarak gözlenebiliyor. Yeni evlenen çiftin önceliği kendi çekirdek ailesine vermesi evlilikteki bu tarz sorunları en aza indirebiliyor.

3)      Bireylerden herhangi birinin görsel olarak daha çekici ve fark edilir olması; İlişkide eşlerden birinin daha dikkat çekici ve de medyatik olması ve diğer eşin bunu hazmedemiyor olması da evlilik için bir tehdit oluşturuyor. Akabinde gelen kıskançlık, baskı kurmaya çalışma, hareketlerin kısıtlanması da evliliği temelinden sarsıyor.

4)      İlişkide orantısız güç kullanılması; daha çok erkeklerin kadın üzerinde şiddet uygulaması olarak karşımıza çıkıyor.

5)      Erkeğin ya da kadının patolojik bir geçmişe sahip olması ve ağır düzeyde kişilik bozuklukları evliliklerdeki güç savaşlarını tetikliyor.

EVLİLİKLERDE GÜÇ SAVAŞLARININ OLASI SONUÇLARI;

Evliliklerde ortaya çıkan güç savaşlarının sonuçları da oldukça yıkıcı olabiliyor. Eşler birbirlerini hızlı bir şekilde umutsuzluğa, belirsizliğe, mutsuzluğa ve şiddete sevk edebiliyorlar. Bireylerin evliliklerde doyum sağlayamamasının en olası sonuçlarından birincisi çocuk sahibi olma isteği olarak karşımıza çıkıyor. Eşler ilişkideki durağanlığın çıkış noktası olarak çocuk yapma yoluna gidiyor, çocukla birlikte daha da karmaşık hale gelen evlilik ve aile ilişkisi tam anlamıyla çıkmaza giriyor. Bunun yanı sıra artık o ilişkiden etkilen iki kişiye bir de çocuk ekleniyor. Evdeki olumsuz atmosfere tabii tutulan çocuk gelişim dönemlerini olumsuz bir duygusal atmosferde tamamladığı için ilerde bir sürü sorunla karşılaşmaya açık hale geliyor. Gördüğümüz üzere zincir büyüyerek devam ediyor haliyle toplumlar da bu tekrarlardan dolayı yorulup yıpranıyor.

Olumsuz evlilik atmosferinin bir diğer sonucu ise eşlerden birinin ya da ikisinin iş hayatına fazlaca önem vermesi ya da alkol ve ya madde kullanımı olarak gözleniyor. Evliliğinde mutluluğu bulamayan birey dışarıda haz alabileceği geçici çözümlere başvuruyor, bir süre sonra da alışkanlık haline dönüşen bu kullanımlar bireyin hayatını hepten olumsuz etkiliyor.
Evliliklerdeki güç savaşlarından en yıkıcı olanı ise ALDATMA. İlişkilerde doyumun sağlanamaması, eşlerin birbiri üzeride güç kullanmalarının en yıkıcı sonucu bireyin başka biriyle cinsel ya da duygusal birliktelik yaşaması yani aldatma olarak karşımıza çıkıyor. Aldatılan eşin hayata karşı güveni sarsılıyor, uzun süreli depresyon belirtileri gösteriyor ve başka türlü semptomlar halinde karşımıza çıkarak bireyin hayatını tabiri caizse felç edebiliyor. ilişkileriniz çıkmaza girdiği anda bir uzmana başvurmalı ve önlem almalısınız...

0 yorum:

Neden Aldatıyor ve Neden Aldatılıyoruz?

04:01 Uzm. Klinik Psikolog/Psikoterapist MELTEM OK 0 Yorumlar



Son zamanlarda ilişkilerde zorlukların yaşanmasına neden olan ve bireyleri belirsizliğe iten bir konu olan ALDATMAK; eşlerin birbirlerine karşı güvenlerini, saygılarını yok eden bir konu olarak karşımıza çıkıyor. Gelin aldatmanın altında yatan sebeplere birlikte bir bakalım;
ERKEK NEDEN ALDATIR?
1) Kadınların ekonomik özgürlüklerini ele almalarıyla birlikte eşitlenen yaşam şartlarında kadın kontrolü daha çok elinde tutma eğiliminde ve erkeği pasifleştiren bir role girmişse
2)   Çocukluktan getirilen patolojilerin günlük hayatta can bulması; erkeğin çocukluk döneminde gelişimsel duraklamalar varsa, duygusal ihtiyaçları anne ve baba tarafından yeterince karşılanmamış ya da fazlasıyla sömürülmüşse bu sonuç olarak ilişkilerinde tatminsizliğe ve daha fazla ilgi odağı olmaya ve ya başka kadınlarla ilişki yaşamasına neden oluyor.
3)   İlişkide kadın çok kontrolcüyse, erkeğe söz hakkı tanımıyor, onun her hareketini eleştiriyor ve her şeyi kendisi hallediyorsa,
4)  İlişkide para ve güç kontrolü kadının eline geçmişse ve erkek pasif duruma itilmişse,
5)  Çiftin Evlilik öncesinde cinsel bilgileri yoksa ve kadın evlendikten sonra da kadın olamadan anne olmuşsa ve bu konuda yetersizse,
6)  Çiftin birbirine bağlayan en önemli etken olan cinsellikte çekicilik sağlanmıyor, kadın kendine özensiz davranıyor ve bu konuda hiçbir gayret göstermiyorsa
7)  Çiftin bir çocuğu olmuşsa ve erkeğe çocuk konusunda sorumluluk verilmemişse ve kadının tüm ilgisi çocuğa kaymışsa,
8)  Çiftin aileleri arasında bir çatışma varsa ve bu da çifte yansıyorsa,
9) Kadın aşırı derecede kıskançsa,
10)  Kadın kendi yetersizliğini gizlemek için erkeğini başka bir kadına istemsizce yönlendiriyorsa,

ERKEK aldatma yolunu tercih edebiliyor. Erkekler doğaları gereği, takdir edilmek, anlaşılmak, onaylanmak, övülmek, güçlü hissetmek istiyorlar. Bunu eşinden göremeyen erkek dışarıda bulduğu bir heyecana kolayca kapılabiliyor ve ilişkisini sürdürebiliyor.

KADIN NEDEN ALDATIR?
1)   Erkeğin efemine(kadınsı) tutum ve tavırları varsa,
2)   Çocukluktan getirilen patolojilerin günlük hayatta can bulması; kadının çocukluk döneminde gelişimsel duraklamalar varsa, duygusal ihtiyaçları anne ve baba tarafından yeterince karşılanmamış ya da fazlasıyla sömürülmüşse bu sonuç olarak ilişkilerinde tatminsizliğe ve daha fazla ilgi odağı olmaya ve ya başka erkeklerle ilişki yaşamasına neden oluyor.
3)  Kadının temel ihtiyacı olan ANLAŞILMAK duygusu karşılanmıyorsa,
4) Erkek kadını sadece bir obje olarak görüyor ve sevilme, ait hissetme, dinlenilme, anlaşılma gibi ihtiyaçlarını karşılamıyorsa,
5) Erkek kadını ara ara şımartmıyorsa, ona küçük sürprizler yapmıyorsa ve onunla her gün minimum düzeyde zaman geçirmiyorsa,
6) Kadını övmüyorsa ve onunla olan cinsel ilişkisinde onu kutsuyor ve ilişkiden verim alamıyorsa,
7) Kadını sık sık eleştiriyor ve dış görünüşüyle dalga geçiyorsa,
8) Erkek ilişkide pasif kalmış ve varlığını hissettiremiyorsa,
9) Erkek kişisel bakımına ve dış görünüşüne önem vermiyorsa,
KADIN başka bir erkekte daha çok kapsanıyor, onaylanıyor ve övgüler alıyorsa aldatma yolunu tercih edebiliyor.

Tüm bunları göz önüne alırsak, ilişkide rollerimizi bilmek ve partnerimize her zaman kendini özel hissettirmek, saygı sınırını aşmamak ve partneri yok etmemek ilişkinin dinamiğini oluşturuyor diyebiliriz. Eğer kendinizde dışa dönük bir eğilim hissediyorsanız, ilişkinizde yolunda gitmeyen bir şey varsa bunun için acil önlem almalı, partnerinizle bu konuyu paylaşmalısınız. Eğer problemlere bir çözüm getiremiyorsanız bir uzmandan yardım almanız ilişkinizin çıkarına olacaktır.





0 yorum:

Kıskançlığın Yıkıcı Etkisi ve Patolojik Kıskançlık...

00:21 Uzm. Klinik Psikolog/Psikoterapist MELTEM OK 0 Yorumlar



PATOLOJİK KISKANÇLIK: Shakespeare’in ünlü karakteri olan Othello’nun kıskançlığı, psikolojide yerini almış ve ilişkilerde oldukça sıkıntı verici kıskançlığın örneği olmuştur.
Othello büyük aşkına bir mendil hediye eder ve karısı bu mendili kaybeder. Bu durumdan şüphe duyan Othello kuşkulanmaya başlar ve bu kuşku önce karısını sonra kendisini öldürmesine sebep olur. Bu acı verici olay bir eserin kahramanına aittir fakat ne yazık ki gerçek hayatta da sıklıkla karşımıza çıkan bu durum psikolojiye ''Othello sendromu'' olarak geçmiştir. Othello sendromu, yani ''patolojik kıskançlık''; geçmişten bugüne yıpratıcı ve acı veren bir karmaşa olmuştur.

DÜŞÜK ÖZSAYGININ, KENDİNE GÜVENSİZLİĞİN, ya da KAYBETME KORKUSUNUN doğurduğu patolojik kıskançlık; boşanma-ayrılık ile sonuçlanmış ve zaten az olan özsaygının daha da yitirilmesine sebep olmuştur.

Kıskançlık; kaybetme korkusuyla gelişen KORKU TEMELLİ bir tepkidir. Fakat patolojik kıskançlık obsesyonlarla gelişen, temelinde öfke bulunan ve her iki tarafı da yoran tepkilerdir.

İlişkileri ve evlilikleri çıkmaza sokan ve boşanma sebebi olan obsesyonel (takıntılı) kıskançlık, tıpkı Othello karakterinin ki gibi kuşkuyla başlar. Daha sonra eşlerden BİRİ DEDEKTİF rolüne DİĞERİ ise SUÇLU psikolojisine bürünür. Dedektif rolündeki eş; suçlunun göz hareketlerini bile takip etmeye başlar ve ilişkiler burada çıkmaza girer. Bu çıkmaz da ise yapılan araştırmalara göre; ERKEKLER YOK SAYMA mekanizması ile KADINLAR İSE İLİŞKİYE DAHA FAZLA BAĞLANMA ile baş etmeye çalışır. Fakat YAPILMASI GEREKEN kesinlikle bir uzman desteği almak ve KISKANÇLIĞIN ASIL SEBEPLERİNİ KEŞFETMEKTİR. Çünkü zaten anormal kıskançlıklar zorlu ve yıpratıcı süreçler içerir. Kıskanan kişi düşük benlik saygısına sahiptir ve DEDEKTİF ROLÜ OYNADIĞI İÇİN DE SÜREKLİ SUÇLULUK DUYGUSU YAŞAMAKTADIR. Aşağılanmış olan benliğini daha fazla aşağılamaktadır. Karşı taraf ise savunma mekanizmalarını çok fazla kullanmaya başlamış ve artık yorulmuştur.

KISKANÇLIK SÜREKLİ ARTIŞ GÖSTEREN ve KONTROL EDİLMESİ GÜÇ BİR DUYGUDUR. Bu yüzden basite alınmamalı ve harekete geçilmelidir. Yol gösterici bir danışmanla birlikte hareket etmek daha doğru ve başarılı sonuçların elde edilmesini sağlar. Daha sağlıklı bir ilişkiler için yapılması gereken en önemli şey; doğru iletişim ve doğru empatidir. Karşı tarafa yapılan tüm baskılar onları sizden daha da uzaklaştırır. Bu yüzden EN DOĞRU TEPKİ; DOLAYLI ANLATIMLAR DEĞİL, DOĞRUDAN İLETİŞİM KURMAK ve olumsuz duyguların olumlu duygularla yer değiştirmesini sağlamaktır. Ayrıca sürece değil SONUCA ODAKLANMAK en rahatlatıcı yöntemdir.Aldatılmayı düşünerek sağlıklı yaşayamazsınız. Sonuca odaklanırsanız, gerçekten aldatıldığınızda bu tepkileri verirsiniz, henüz aldatılmadan değil. Böylece daha
uzun ve sağlıklı bir ilişki kurmuş olursunuz.


Sonuç olarak; Sağlığınızı ve ilişkilerinizi yıpratmamak için SAPLANTILI DÜŞÜNCELERDEN ve KONTROLSÜZ DUYGULARDAN arınmanız gerekir. Bunları gerçekleştiremediğinizde de mutlaka bir psikoterapistten yardım almanız gerekir..




0 yorum: