CİNSEL İSTEKSİZLİK
Kadınların sık sık yaşadığı cinsel işlev
bozukluklarının başında cinsel ilgi ve
istek duyumlarının azalması gelmektedir. Cinsel istek kişiden kişiye ve
zamandan zamana değişiklik gösterebileceği için cinsel istek “normal” düzeyi
henüz tanımlanamamıştır.
Azalmış Cinsel
İstek Bozukluğu,
DSM-IV'e göre, sürekli olarak ya da yineleyici bir biçimde, cinsel fantazilerin
ve cinsel etkinlikte bulunma isteğinin az olması ya da hiç olmaması olarak
tanımlanmaktadır. Değerlendirme cinsel ilgi ve istek sorunu olan kişinin yaşı,
yaşam koşulları, genel sağlığı ve sorun oluşmadan önceki cinsel isteği gibi
etkenler de göz önüne alınarak yapılmalıdır.
Cinsel istek bozukluğu kadınlarda puberte
döneminden başlayarak devam eden primer
bir sorun olarak ortaya çıkabileceği gibi yaşamın herhangi bir döneminde cinsel
partnerle yaşanan genel ilişkideki sorunlar, depresyon gibi psikolojik
bozukluklar, gebelik, doğum, psikolojik travma ya da ilaca bağlı belirgin bir
neden veya durum sonucu sekonder bir
sorun olarak da ortaya çıkabilmektedir. Ayrıca, kadının sosyal çevredeki
sorunu, evlilik dışı bir ilişki yaşaması, görücü usulü evlilik yapması,
çözülmemiş çatışmalar yaşaması ve en önemlisi de mutsuz bir evlilik sürdürmesi
cinsel isteğini olumsuz yönde etkilemektedir. Bunun dışında, sorunu yaşayan
kadının cinsel içerikli hayal ve düşüncelerinin, karşı cinse olan ilgisinin,
masturbasyon yapma sıklığının ve partneriyle yaşadığı ilişki sıklığının da
cinsel isteksizlikte önemli bir payı vardır. Bazen kadınlar cinsel aktiviteye cinsel
istekleri olduğu halde katılmayabiliyor ya da cinsel istekleri olmadığı halde
katılabiliyor. Buradaki en temel neden, cinsel yaşamı olumsuz olarak etkileyen
bir takım yanlış inançların varlığıdır. Özellikle “Sevişmeyi başlatan kadın
azgın ve istenen bir kadın değildir!” cinsel mitine olan inancın, kadınların
cinsel aktiviteye başlamalarına engel olduğu bir gerçektir. Ancak bu kadınlar
eşleri tarafından başlatılan aktivitelerde yer alabilmekte, herhangi bir
uyarılma veya orgazm sorunu yaşamamaktadır. Diğer taraftan, toplumumuzda halâ
kadının kocasına karşı görevlerinden birinin, onunla cinsel ilişkiye sadece
kocası istediği için girmesi gerektiğine olan inançtır. Bu durum da, özünde
keyifli bir aktivitenin bir iş ve hatta bir işkence olarak görülmesine neden
olmaktadır. Bu olumsuz düşünce ve inanışlar doğuştan varolan cinsel dürtülerin,
zaman içinde geliştirdiğimiz cinsellikle ilgili bilgi, tutum ve
deneyimlerimizle nasıl biçimlendiğini göstermektedir.
Cinsel istek azlığından şikayet eden kişinin
yaşı dikkat edilmesi gereken önemli faktörlerden biridir. Yaşın ilerlemesi ile
birlikte meydana gelen biyolojik değişim, cinsel istek azlığı yaratmaktadır.
Özellikle, menapoz ve öncesi-sonrası oluşan hormonal değişim, vulvada ve
vajende atrofi, vajinanın salgılarında azalma ve sonuçta vajinada kuruluğa ve
hatta ilişki sırasında ağrıya neden olmaktadır. Bir kadının düzenli adet
görmesinin birçok kültürde doğurganlığın ve dişiliğin tanımı olarak algılanması,
menapozun da “kadınlığın kaybedilmesi” gibi düşünülmesine ve hatta buna bağlı
olarak “bu yaştan sonra” cinselliğin yaşanmasının da hoş olmayacağı gibi
olumsuz inançlara yol açmaktadır. Dolayısıyla, cinsel istek azlığı söz konusu
olsa bile bu dönemde sorun olarak algılanmamakta ve bu amaçla tedaviye başvurulmamaktadır.
Cinsel istek azlığına sebep olan
etkenlerden diğerleri de kullanılan ilaçlar (psikiyatrik bozuklukların
tedavisinde kullanılan ilaçlar, doğum kontrol hapları, tansiyon ilaçları), bazı
bedensel hastalıklar (diabet, yüksek tansiyon gibi), alkol kullanımı, kanser
tedavileri ve erken yaşam deneyimleri içinde herhangi bir cinsel taciz ve
tecavüz öyküsünün varlığıdır. Cinsel içerikli travma öyküsü olan kadının daha
sonraki her cinsel yaşantısını geçmişte yaşadığı tecavüz sahneleri ile bağdaştırması
cinsel aktivitelerden ve yakınlaşmalardan uzak durmasına neden olmaktadır.
0 yorum: