BORDERLİNE VE PYGMALION ETKİSİ

00:36 Uzm. Klinik Psikolog/Psikoterapist MELTEM OK 0 Yorumlar

Efsaneye göre heykeltıraş Pygmalion yalnızdır ve mutsuzdur, kafasında canlandırdığı ideal kadın görüntüsüne benzer bir heykel yapar ve daha sonra ona âşık olur. Ona Galatea adını verir, onu giydirir ve süsler. Aşk tanrıçası Afrodit’ten ona can vermesini ister ve dileği kabul olur. Bu hikâyeden yola çıkarak, bir olayın gerçekleşmesinde inancın rol oynadığına inanılır ve bu duruma Pygmalion etkisi (beklenti etkisi) yani kendini gerçekleştiren kehanet adı verilir. Bu aynı zamanda, küçük çocuklara özgü “büyülü düşünce” olarak adlandırılan şeydir. Yani bir çocuk annesiyle güçlü bir şekilde özdeşleştiğinde onun gibi olur ve onun davranışlarını tekrarlar.
borderline personality disorder 2 What is Borderline Personality Disorder?
Bir nevi kendini Pygmalion yerine koyan borderline danışan kendine bilinçdışı olarak ideal bir erkek seçer, ona âşık olur, çünkü onu kendi fantezilerinde yaratmıştır ya da onu yaratacağına inanmaktadır. Pygmalion’un kendi eserini yontması gibi sevdiğine inandığı erkeği şekillendirmeye çalışır, onu hem kişisel hem mesleki düzeyde geliştirmek ister, kusurlarını görmez, iyi taraflarını abartır. Onu idealize eder. Peki, bunu neden yapar? Geçmişini tekrar etmek ve kendi tercih nesnesini şekillendirmek için… Dolayısıyla, bu erkeği olduğu gibi değil, olabileceği haliyle, onun ellerinde olabileceği haliyle ister ve öyle görür. Herhangi bir yanıyla kendinden üstün gördüğü bu erkeğin, kendisine ilişkin beklentilerine denk düşen davranışlar sergilemeye başlar. Beklenti etkisiyle başlangıçta gerçekliği olmayan bir ilişki başlar ve zamanla karşılıklı olarak beklenen davranışlar sergilenir ve gerçekte olmayan bir ilişki gerçekmiş gibi yaşanmaya başlar. Bu ilişkide her şey yolunda giderse değerli ve iyi olacaktır, yolunda gitmediğinde değersiz ve kötü… Bununla birlikte, bu ilişki ikili olarak kurulur ve esin perisi olan erkek ilk başta her şeye tamamen rıza gösterir, çünkü genellikle narsisistik yapıda olan bu erkek de bir anne figürüyle aynı bağı aramaktadır.
 
Borderline kadının en büyük korkusu kendisini terk eden ve ona değer vermeyen annesi gibi bir erkekle olmaktır. Aynı mitolojik Yunan kralı Oidipus'un en büyük korkusunun, kehanette olduğu gibi babasını öldürmek ve annesiyle evlenmek olması gibi, sonuçta borderline kadın için terk edilme ve değer görmeme kehaneti gerçekleşir. Yani borderline kadının aklına gelen başına gelir.
 
Borderline kişinin kendisine duyduğu güven sürekli olarak artıp azalabilir ve bu kendini gerçekleştiren kehanet haline gelir. Kişi ne kadar sevilirse, sevilme beklentisi o kadar yüksek olur ve bu şekilde sevilme, daha çok sevilme beklentisini izler. Sevildiğine ve değer gördüğüne inanan borderline kişi daha çok sevilmek için hareket eder. İki şekilde de inanç kendini doğrular hale gelir. Bu etki Wallenda faktörü olarak da bilinmektedir. Karl Wallenda adında bir ip cambazı senelerce başarılı gösteriler yaptıktan sonra ipten düşerek hayatını kaybetmiştir. Ölümünden sonra eşi tarafından yapılan açıklamaya göre Karl Wallenda'nın, düşmeden önceki üç ay boyunca tek düşüncesinin ipte yürümek yerine ipten düşmek olduğu ortaya çıkmıştır. Tüm enerjisini ipte yürümek yerine ipten düşmemek üzerine yoğunlaştırmıştır. Sonuç olarak, borderline kadın da bir zaman sonra sevilmemekten ve terk edilmekten çılgınca korkmaya başlar, terk edilmekten korktuğundan tüm düşüncesini, enerjisini aslında bu noktaya yoğunlaştırdığından ilişkisini sürdürmek her geçen gün zorlaşır ve zamanla imkânsız hale gelir.
 
“Yazgı çağırma…”, “Sakınan göze çöp batarmış!”, “Kırk gün deli dersen deli olur!”, “Ben sana demiştim!” türünden ifadelerin işaret ettiği kendini doğrulayan kehanet kavramı; “Bir durumun yanlış tanımlanması, yanlışı doğru hale getiren yeni bir davranışa yol açar…” saptamasını yapan Kolombiya Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden Prof. Robert K. Metron tarafından geliştirilmiştir. Bu kavrama göre, doğru ya da yanlış herhangi bir inanç veya beklenti, bu tanımlamayı doğrulayacak yeni bir davranış ortaya çıkarmakta ve bu olayın sonucunu veya kişinin davranışını etkilemektedir. Diğer bir deyişle, uygun olmasa da herhangi bir beklenti oluştuğunda, kişiler beklentileri ile uyumlu hareket etmeye çalışmaktadırlar. Sonuçta, beklentiler gerçek olur. Sanki sihirli bir güç sayesinde beklenti doğrulanır. Örneğin, terk edilme korkusuyla birlikte olduğu erkeği aldatmakla suçlayan borderline kadın, onu suçlu diye nitelediği ve ona bu şekilde davrandığı için, suçlu olduğu beklentisine giren erkek zamanla içindeki suçlu davranışları ortaya çıkartmaya başlar. Böylece başlangıçta gerçekliği olmayan bir şey gerçekleşmiş olur. Ancak narsisistik yapıdaki erkekler için aldatmak ve tek eşliliğe dayanamamak nerdeyse genel bir kuraldır. Yani aslında borderline kadın sonunda kendini aldatacak olduğu için aslında bilinçdışı olarak o erkeği seçmiştir.
 
Günlük hayatta sürekli sevgilisine “Sen beni sevmiyorsun!” ya da “Biliyorum, bir gün beni terk edeceksin!” diyen borderline kadının sevgilisi gerçekte onu seviyor olsa da zamanla sevmez olur ya da onu terk eder. Yani bir atasözümüze göre de birine kırk kez deli denirse o kişi deli olabilir. Çünkü bilinçli veya bilinçsiz olarak kişiler karşısındakiler ile ilişkilerini beklentileri doğrultusunda yürütür ve davranışlarına beklentilerini açığa çıkaracak ipuçları yüklerler. Karşı taraftaki kişiler de, bu ipuçlarından faydalanarak davranışlarını beklentiler ile uyumlu hale getirerek gerçekliği algılama biçimlerine uygun davranmaya gayret gösterirler.
 
İnsanlar, algıları ile farklı davrandıkları takdirde ruhsal gerilim yaşarlar. Borderline kadın kendini yetersiz, değersiz ve terk edilmeye layık hissediyorsa, algılarında uyumsuzluğa neden olmamak için yetersiz davranacak, değersizliğiyle yüzleşecek, terk edilecek ve sonuçta, beklentisinin gerçekleştiğini görecektir. Çünkü geçmiş hep tekrar eder, oyuncular, zaman, mekân değişse de roller hep aynı kalır. Ayrıca inançlar, mevcut bilgiler ve hisler hayatta yapılan seçimleri etkiler ve bu seçimler sonucunda kişiler kendilerine güven kazanır ya da kaybederler.

0 yorum: